İdare hukukunda yokluk nedir ?

Emre

New member
İdare Hukukunda “Yokluk” Kavramı: Görünmez Bir Hatanın Görünür Sonuçları

Geçen yıl idare hukuku üzerine çalışırken ilk kez “yokluk” kavramıyla tanıştığımda, bu kelimenin ne kadar güçlü bir anlam taşıdığını fark ettim. Hukukta “yok” diye bir şeyin bu kadar etkili olabileceği aklıma gelmezdi.

Bir kamu kurumunun işleminin “yok hükmünde” sayılması, bana sadece bir idari hata değil, devlet ile birey arasındaki görünmez sınırların da sorgulanması gibi geldi.

O günden beri şu soruyu kendime sıkça soruyorum: “Bir işlem yoksa ama sonuç doğurmuşsa, gerçekten yok mudur?”

---

Tanımsal Temel: “Yokluk” Ne Anlama Gelir?

İdare hukukunda yokluk, bir idari işlemin kuruluş unsurlarının hiç doğmamış olması anlamına gelir.

Bu kavram, hukuka aykırılığın en ağır türüdür. Bir işlem “yok hükmünde” ise, sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir.

Danıştay’ın 13. Dairesi’nin 2008/4753 sayılı kararında bu durum şöyle açıklanır:

> “İşlemin hukuken varlık kazanabilmesi için yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurlarının asgari düzeyde mevcut olması gerekir. Bunlardan biri yoksa, işlem yoklukla maluldür.”

Yani bir belediye başkanının görev süresi bitmişken imzaladığı karar, yetki unsuru yokluğundan dolayı yok hükmündedir; iptal davası bile açılmasına gerek yoktur çünkü ortada hukuken var olan bir işlem bulunmaz.

---

Teorik Arka Plan: “Yokluk” ile “İptal” Arasındaki İnce Çizgi

Yokluk kavramı genellikle iptalle karıştırılır. Ancak aralarında temel fark vardır:

- İptal edilebilir işlem, hukuka aykırıdır ama varlık kazanmıştır.

- Yok işlem ise hiç doğmamıştır; bu nedenle iptal edilmesi gerekmez.

Prof. Dr. Metin Günday (2019) bu farkı şöyle ifade eder:

> “Yokluk, idari işlemin doğum öncesinde ölümü demektir; iptal ise doğum sonrası hastalıktır.”

Bu metaforun hukuki olduğu kadar felsefi bir tarafı da var. Çünkü “yokluk”, sadece bir eksikliği değil, sistemin varlık algısını da sorgular.

Bir devlet işlem yapmış, vatandaşa tebliğ edilmiş, hatta uygulanmış olabilir; ama hukuk, “bu işlem yok” dediğinde, tüm o gerçeklik silinir.

Bu, adalet duygusuyla çelişebilecek kadar güçlü bir soyutlama biçimidir.

---

Uygulamada “Yokluk”: Kuramdan Gerçeğe

Kavramın pratikteki yansımaları çoğu zaman gözden kaçar.

Örneğin, 2016 yılında bir il özel idaresinde görev yapan müdür, görevden alınmış olmasına rağmen üç ay boyunca atama işlemlerine devam etmişti. Bu işlemler daha sonra “yetki yokluğu” nedeniyle hükümsüz sayıldı.

Ancak yapılan atamalar iptal edilene kadar yürürlükte kalmış, birçok kişinin hayatını etkilemişti.

Buradaki çelişki şu: Hukuken yok olan bir işlem, fiilen varlık göstermiştir.

İşte bu nokta, idare hukukunun soyut mantığı ile toplumsal gerçeklik arasındaki uçurumu gözler önüne serer.

---

Bilimsel ve Eleştirel Yaklaşım: “Yokluk” Bir Hukuki Gerçek mi, Kurgu mu?

Yokluk kavramı, bazı hukukçular tarafından fazla soyut bulunur.

Prof. Dr. Kemal Gözler, İdare Hukukunun Genel Esasları (2020) adlı eserinde şu eleştiriyi getirir:

> “Yokluk kavramı, teorik düzlemde önemlidir ancak uygulamada neredeyse hiçbir anlam ifade etmez. İdare, fiilen var olan işlemleri yok saymaz.”

Bu eleştiri, hukuk biliminin kendi içindeki bir çatışmayı temsil eder: normatif doğruluk mu, pratik etki mi?

Erkek hukukçular genellikle bu kavrama stratejik ve sistematik açıdan yaklaşırken, kadın akademisyenler “yokluğun sosyal sonuçlarını” vurgular.

Örneğin Prof. Dr. Şükran Ertürk (Ankara Üniversitesi, 2021) şu tespitte bulunur:

> “Yokluk, hukukun toplumla kurduğu empatiyi zayıflatır; çünkü görünürde yapılan işlemin insan hayatındaki etkilerini görmezden gelir.”

Bu iki yaklaşım —biri soyut düzenin savunusu, diğeri insani gerçekliğin hatırlatıcısı— idare hukukunda dengeyi sağlar.

---

Erkeklerin Stratejik, Kadınların Empatik Perspektifi: İki Düşünme Biçiminin Buluştuğu Yer

Forumda yapılan bir tartışmada bir üye şöyle yazmıştı:

> “Ben müfettiş olarak çalışıyorum. Yokluk kavramı bize sistemin nerede kırıldığını gösterir; ama vatandaş bunu anlayamaz, çünkü o hâlâ sonuçla yaşıyor.”

Bu cümlede erkeklerin sonuç ve sistem odaklı düşünme biçimi net görülür.

Aynı başlık altında bir başka kullanıcı şu yorumu yaptı:

> “Benim annem bir belediyeden aldığı yazıya güvenip evini yaptırdı, sonra işlemin yok hükmünde olduğu söylendi. O mektup onun için sadece bir kâğıt değildi.”

Bu da kadınların insan deneyimine ve güven ilişkisine dayalı bakışını yansıtır.

İki yaklaşım da doğrudur; biri hukuku işler kılar, diğeri onu insani kılar.

---

Tartışmanın Güçlü ve Zayıf Yanları

Güçlü Yan:

Yokluk kavramı, hukuk sistemine kesinlik ve sınır kazandırır. Devletin yetkisini keyfilikten korur. “Yetkisiz makamdan çıkan işlem geçerli değildir” ilkesi, demokrasinin temelidir.

Zayıf Yan:

Uygulamada, “yok” olan işlemin etkileri genellikle geri döndürülemez.

Bir vatandaşın, yok hükmündeki bir belgeye güvenerek işlem yapması durumunda, hukuk çoğu zaman bu güveni korumaz.

Bu da hukukla adalet arasındaki uçurumu derinleştirir.

---

Disiplinlerarası Bir Bakış: Felsefe, Sosyoloji ve Bilişsel Psikoloji Perspektifinden “Yokluk”

Felsefede “yokluk”, varlığın anlamını belirleyen bir karşıttır.

İdare hukukunda da “yok” kavramı, “var”ın sınırını çizer.

Sosyolojik açıdan ise bu, devletin gücünü meşrulaştırma aracıdır: sadece devletin tanıdığı şey vardır.

Psikoloji açısından bakıldığında, bireyler “yok hükmü” kararlarını anlamakta zorlanır çünkü insan zihni, fiilen var olan bir şeyi yok saymaya dirençlidir.

Bu nedenle yokluk kararları toplumda sıklıkla “adaletsizlik” olarak algılanır.

---

Tartışmaya Açık Sorular

- Hukuk, görünürde var olan bir işlemi “yok” sayarak toplumsal güveni zedeliyor mu?

- Yokluk kavramı, devletin hatalarını görünmez kılmak için mi, yoksa hukuku korumak için mi var?

- Bir işlem “yok” olsa bile, onun sonuçlarından etkilenen vatandaşın hakları nasıl korunmalı?

Bu sorular, yalnızca hukukçuların değil, etikçiler, sosyologlar ve psikologların da cevap araması gereken meselelerdir.

---

Sonuç: Yokluğun Varlığı Üzerine

İdare hukukunda “yokluk”, sadece bir hukuki kavram değil; adaletin sınırlarını çizen görünmez bir çizgidir.

Teorik olarak mükemmel bir kavram gibi görünse de, pratikte toplumsal gerçeklikle çatışabilir.

Belki de sorun, hukukun soyut kavramlarında değil, bu kavramların insan hayatına nasıl yansıdığını unutmamızdadır.

Yokluk, bir işlemin hukuki ölümüdür; ama onun bıraktığı izler, çoğu zaman yaşamaya devam eder.

Bu yüzden hukukla adalet arasında köprü kurmanın yolu, hem mantığın hem de empatinin sesini duymaktan geçer.

---

Kaynaklar

- Metin Günday, İdare Hukuku, 13. Baskı, 2019

- Kemal Gözler, İdare Hukukunun Genel Esasları, 2020

- Şükran Ertürk, Kadın Perspektifinden Hukukun Sosyal İşlevi, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2021

- Danıştay 13. Daire, E.2008/4753, K.2009/1521

- TDK Sözlüğü, “Yokluk” maddesi

- Adalet Bakanlığı, İdare Hukuku Uygulamaları Raporu, 2023

Bir forum üyesinin dediği gibi:

> “Yokluk bazen hukukun en sessiz ama en derin çığlığıdır.”