Emre
New member
Bir Mahalle, Bir Eczane, Bir Hikâye
Selam forumdaşlar! Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki biraz duygusal, belki biraz düşündürücü… Ama sonunda hepimizin “eczacılık tam olarak ne iş yapar?” sorusuna farklı bir gözle bakacağından eminim. Çünkü eczacılık sadece ilaç raflarında duran kutular değil; insan hayatına dokunan, bazen gözyaşını silen, bazen çözüm üreten, bazen de bir omuz olan bir meslek.
Mahallenin Köşesindeki Eczane
Bir mahalle düşünün. Çocukların sokakta oynadığı, komşuların kapı önlerinde sohbet ettiği, herkesin birbirini tanıdığı bir yer… İşte o mahallenin köşesinde bir eczane var. Kapısının üzerinde sade bir tabela, içeride ise yüzünde hem yorgun hem de huzurlu bir gülümseme taşıyan bir eczacı: Selim Bey.
Selim Bey çözüm odaklı, stratejik bir adam. Mahallede biri baş ağrısıyla geldiğinde hemen sorar:
— “Şiddeti kaç, ne zaman başladı, daha önce doktora gittin mi?”
Cevapları alır, ilaçları çıkarır, prospektüsü tek tek anlatır. Bir mühendis edasıyla problem çözüyormuş gibi…
Ama yanında çalışan biri daha var: Zeynep. Genç, empatik, yumuşak sesli bir kadın. O da eczacı. Ama onun yöntemi farklı. İlaç yazmadan önce hastanın yüzüne bakıyor, gözlerine dikkatle…
— “Yorgun görünüyorsunuz, son günlerde sizi en çok ne zorladı?”
O soruyla birlikte mahallelinin içindeki yük boşalıyor. Bazen ilaçtan çok, o sorunun kendisi iyi geliyor.
İlk Sahne: Yaşlı Adamın Hikâyesi
Bir gün eczaneye 70 yaşlarında bir amca giriyor. Tansiyon ilacını almak için gelmiş ama yüzünde telaş var. Selim Bey hemen rutinini yapıyor:
— “İlacınız bittiğinde kaç gün kullanmıştınız? Doktor kontrolünüz ne zaman?”
Amca cevaplıyor ama sesinde titrek bir endişe var. İşte orada Zeynep devreye giriyor.
— “Amca, sizi bu kadar telaşlandıran şey nedir?”
Amca birden anlatmaya başlıyor: “Yalnız yaşıyorum kızım. İlaçlarımı karıştırmaktan korkuyorum. Ya yanlış alırsam?”
Selim Bey stratejik çözüm buluyor: Renkli kutular, saatlere göre düzenlenmiş bir ilaç kutusu.
Zeynep ise ilişki odaklı çözüm buluyor: Haftada bir eve uğrayıp düzeni kontrol etmeyi öneriyor.
Sonuç? Amca hem teknik bir çözüm buluyor hem de yalnız hissetmediğini görüyor.
İkinci Sahne: Genç Annenin Telaşı
Bir başka gün, kucağında bebekle genç bir anne geliyor. Çocuğun ateşi yükselmiş, panik içinde. Selim Bey hemen işe koyuluyor:
— “Kaç derece ateş? Ne kadar süredir var? Doktora götürdünüz mü?”
Hesap yapıyor, hangi ilaç kaç saatte verilecek, nasıl dozlanacak, hepsini sistematik anlatıyor.
Ama genç annenin gözlerinden korku akıyor. Zeynep yaklaşıyor:
— “İlk bebeğiniz mi?”
Anne başını sallıyor.
— “Merak etme, ben de ilk zamanlar çok panik olurdum. Ateş çocukların büyüme yolculuğunun parçası. Biz buradayız. Gece bile ihtiyacın olsa arayabilirsin.”
Anne gözyaşlarını siliyor. O anda anlıyor: Eczacılık sadece kutudan ilaç vermek değil, insanın kalbine güven aşılamak.
Üçüncü Sahne: Genç Adamın Sessizliği
Bir gün sessiz bir genç geliyor. Uyku ilaçları soruyor. Selim Bey hemen şüpheleniyor: “Neden böyle bir ilaç istiyorsun? Reçeten var mı?” Stratejik aklı devrede; çünkü yanlış kullanımın zararlarını biliyor.
Ama genç gözlerini kaçırıyor. İşte Zeynep o noktada empatiyle yaklaşıyor:
— “Uyuyamamak çok zor. İstersen biraz anlat. Belki çözümü sadece ilaç değildir.”
Genç açılıyor: Üniversite stresi, yalnızlık, aileden uzak olmak… Selim Bey doğru ilaç kullanımının yollarını anlatıyor, doktora yönlendiriyor. Zeynep ise onu mahallenin gençleriyle buluşturacak küçük bir etkinliğe davet ediyor. Yani biri güvenlik ağını örüyor, diğeri ilişki ağını.
Eczacılık: İki Kanadıyla Uçan Bir Meslek
İşte tam burada forumdaşlar, eczacılığın özü ortaya çıkıyor. Eczacılık sadece “ilaç dağıtan kişi” değil; bilginin stratejisiyle empatiyi harmanlayan bir meslek. Bir kanadı bilim, diğer kanadı insanlık. Tek başına uçmaz, ama ikisi birleşince hayatın ortasında kanat çırpar.
Selim Bey’in çözümcülüğü olmasa yanlış ilaç kullanımının riskleri büyür. Zeynep’in şefkati olmasa insanlar yalnız kalır. Birlikte, hem zihni hem kalbi iyileştiren bir bütünlük oluşturuyorlar.
Hikâyenin Arkasında Yatan Cevap
Eczacılık tam olarak ne iş yapar?
— İlaç verir, ama sadece ilaç vermez.
— Bilgi sunar, ama sadece bilgi sunmaz.
— İnsanla konuşur, ama sadece konuşmaz.
Eczacılık hayatı kolaylaştırır, sağlığı güvenceye alır, yalnızlığı azaltır. Bazen çözüm üretir, bazen omuz olur, bazen gözyaşını siler. Yani eczacılık, bilimin ciddiyetini ve insanlığın sıcaklığını aynı rafta buluşturan bir sanattır.
Forumdaşlara Soru: Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Siz hiç hayatınızda unutamadığınız bir eczacıyla karşılaştınız mı? Size sadece ilaç değil, güven de veren?
Sizce eczacılık daha çok stratejik yönüyle mi güçlü olmalı, yoksa empati tarafıyla mı?
Mahallenizin eczanesi sizin için ne ifade ediyor: İlaç dolabı mı, yoksa güven dolabı mı?
Hikâyeyi buraya bırakıyorum. Şimdi söz sizde forumdaşlar. Hadi yorumlarda kendi anılarınızı paylaşın; belki bu başlık bizim “eczaneler kitabımız” olur.
Selam forumdaşlar! Bugün size bir hikâye anlatmak istiyorum. Belki biraz duygusal, belki biraz düşündürücü… Ama sonunda hepimizin “eczacılık tam olarak ne iş yapar?” sorusuna farklı bir gözle bakacağından eminim. Çünkü eczacılık sadece ilaç raflarında duran kutular değil; insan hayatına dokunan, bazen gözyaşını silen, bazen çözüm üreten, bazen de bir omuz olan bir meslek.
Mahallenin Köşesindeki Eczane
Bir mahalle düşünün. Çocukların sokakta oynadığı, komşuların kapı önlerinde sohbet ettiği, herkesin birbirini tanıdığı bir yer… İşte o mahallenin köşesinde bir eczane var. Kapısının üzerinde sade bir tabela, içeride ise yüzünde hem yorgun hem de huzurlu bir gülümseme taşıyan bir eczacı: Selim Bey.
Selim Bey çözüm odaklı, stratejik bir adam. Mahallede biri baş ağrısıyla geldiğinde hemen sorar:
— “Şiddeti kaç, ne zaman başladı, daha önce doktora gittin mi?”
Cevapları alır, ilaçları çıkarır, prospektüsü tek tek anlatır. Bir mühendis edasıyla problem çözüyormuş gibi…
Ama yanında çalışan biri daha var: Zeynep. Genç, empatik, yumuşak sesli bir kadın. O da eczacı. Ama onun yöntemi farklı. İlaç yazmadan önce hastanın yüzüne bakıyor, gözlerine dikkatle…
— “Yorgun görünüyorsunuz, son günlerde sizi en çok ne zorladı?”
O soruyla birlikte mahallelinin içindeki yük boşalıyor. Bazen ilaçtan çok, o sorunun kendisi iyi geliyor.
İlk Sahne: Yaşlı Adamın Hikâyesi
Bir gün eczaneye 70 yaşlarında bir amca giriyor. Tansiyon ilacını almak için gelmiş ama yüzünde telaş var. Selim Bey hemen rutinini yapıyor:
— “İlacınız bittiğinde kaç gün kullanmıştınız? Doktor kontrolünüz ne zaman?”
Amca cevaplıyor ama sesinde titrek bir endişe var. İşte orada Zeynep devreye giriyor.
— “Amca, sizi bu kadar telaşlandıran şey nedir?”
Amca birden anlatmaya başlıyor: “Yalnız yaşıyorum kızım. İlaçlarımı karıştırmaktan korkuyorum. Ya yanlış alırsam?”
Selim Bey stratejik çözüm buluyor: Renkli kutular, saatlere göre düzenlenmiş bir ilaç kutusu.
Zeynep ise ilişki odaklı çözüm buluyor: Haftada bir eve uğrayıp düzeni kontrol etmeyi öneriyor.
Sonuç? Amca hem teknik bir çözüm buluyor hem de yalnız hissetmediğini görüyor.
İkinci Sahne: Genç Annenin Telaşı
Bir başka gün, kucağında bebekle genç bir anne geliyor. Çocuğun ateşi yükselmiş, panik içinde. Selim Bey hemen işe koyuluyor:
— “Kaç derece ateş? Ne kadar süredir var? Doktora götürdünüz mü?”
Hesap yapıyor, hangi ilaç kaç saatte verilecek, nasıl dozlanacak, hepsini sistematik anlatıyor.
Ama genç annenin gözlerinden korku akıyor. Zeynep yaklaşıyor:
— “İlk bebeğiniz mi?”
Anne başını sallıyor.
— “Merak etme, ben de ilk zamanlar çok panik olurdum. Ateş çocukların büyüme yolculuğunun parçası. Biz buradayız. Gece bile ihtiyacın olsa arayabilirsin.”
Anne gözyaşlarını siliyor. O anda anlıyor: Eczacılık sadece kutudan ilaç vermek değil, insanın kalbine güven aşılamak.
Üçüncü Sahne: Genç Adamın Sessizliği
Bir gün sessiz bir genç geliyor. Uyku ilaçları soruyor. Selim Bey hemen şüpheleniyor: “Neden böyle bir ilaç istiyorsun? Reçeten var mı?” Stratejik aklı devrede; çünkü yanlış kullanımın zararlarını biliyor.
Ama genç gözlerini kaçırıyor. İşte Zeynep o noktada empatiyle yaklaşıyor:
— “Uyuyamamak çok zor. İstersen biraz anlat. Belki çözümü sadece ilaç değildir.”
Genç açılıyor: Üniversite stresi, yalnızlık, aileden uzak olmak… Selim Bey doğru ilaç kullanımının yollarını anlatıyor, doktora yönlendiriyor. Zeynep ise onu mahallenin gençleriyle buluşturacak küçük bir etkinliğe davet ediyor. Yani biri güvenlik ağını örüyor, diğeri ilişki ağını.
Eczacılık: İki Kanadıyla Uçan Bir Meslek
İşte tam burada forumdaşlar, eczacılığın özü ortaya çıkıyor. Eczacılık sadece “ilaç dağıtan kişi” değil; bilginin stratejisiyle empatiyi harmanlayan bir meslek. Bir kanadı bilim, diğer kanadı insanlık. Tek başına uçmaz, ama ikisi birleşince hayatın ortasında kanat çırpar.
Selim Bey’in çözümcülüğü olmasa yanlış ilaç kullanımının riskleri büyür. Zeynep’in şefkati olmasa insanlar yalnız kalır. Birlikte, hem zihni hem kalbi iyileştiren bir bütünlük oluşturuyorlar.
Hikâyenin Arkasında Yatan Cevap
Eczacılık tam olarak ne iş yapar?
— İlaç verir, ama sadece ilaç vermez.
— Bilgi sunar, ama sadece bilgi sunmaz.
— İnsanla konuşur, ama sadece konuşmaz.
Eczacılık hayatı kolaylaştırır, sağlığı güvenceye alır, yalnızlığı azaltır. Bazen çözüm üretir, bazen omuz olur, bazen gözyaşını siler. Yani eczacılık, bilimin ciddiyetini ve insanlığın sıcaklığını aynı rafta buluşturan bir sanattır.
Forumdaşlara Soru: Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Siz hiç hayatınızda unutamadığınız bir eczacıyla karşılaştınız mı? Size sadece ilaç değil, güven de veren?
Sizce eczacılık daha çok stratejik yönüyle mi güçlü olmalı, yoksa empati tarafıyla mı?
Mahallenizin eczanesi sizin için ne ifade ediyor: İlaç dolabı mı, yoksa güven dolabı mı?
Hikâyeyi buraya bırakıyorum. Şimdi söz sizde forumdaşlar. Hadi yorumlarda kendi anılarınızı paylaşın; belki bu başlık bizim “eczaneler kitabımız” olur.