Tabetmek Ne Demek ?

Emre

New member
[color=]TABETMEK NE DEMEK? TOPLUMSAL CİNSİYET, ÇEŞİTLİLİK VE SOSYAL ADALET BAĞLAMINDA BİR YORUM[/color]

Merhaba forumdaşlar,

Bugün biraz derin bir kelimenin peşine düşelim istedim: “tabetmek.”

Birçoğumuz bu kelimeyi farklı bağlamlarda duymuş olabiliriz — kimimiz için “bir şeyi ele geçirmek”, kimimiz için “hakimiyet kurmak” anlamına gelir. Ama ben bugün, bu kelimeyi sadece sözlük anlamının ötesine taşıyarak, toplumsal cinsiyet rolleri, çeşitlilik, ve sosyal adalet ekseninde tartışmaya açmak istiyorum. Çünkü “tabetmek”, farkında olmadan birbirimizi bastırdığımız, görünmez sınırlar çizdiğimiz toplumsal ilişkilerin de bir aynası olabilir.

[color=]KELİMENİN DERİN KÖKLERİ: GÜCÜ KİMİN ELİ TUTUYOR?[/color]

Dil, toplumu şekillendirir. “Tabetmek” kelimesi Türkçede genellikle bir şeyi veya bir alanı sahiplenmek, hakimiyet altına almak anlamında kullanılır. Ancak bu sahiplenme eyleminin ardında genellikle bir güç ilişkisi yatar. “Kimin tabiyiz?” ya da “kim kimi tabetmiş?” sorusu, sadece bir dil oyunundan ibaret değildir; toplumun güç dengelerini de sorgulatır.

Bu noktada, toplumsal cinsiyet meselesi devreye girer. Çünkü tarih boyunca “tabetmek” fiilinin öznesi çoğu zaman erkek, nesnesi ise kadın, doğa, hatta bazen fikirler olmuştur. Güçlü olanın “tabetmesi”, zayıf olanın “tahakküm altına alınması” gibi bir kültürel ezberle yaşarız. Oysa insanlık, çoktan bu dikey ilişkilerin ötesine geçmeye çalışıyor.

[color=]KADINLARIN EMPATİYLE YENİDEN TANIMLADIĞI GÜÇ[/color]

Kadınların tarih boyunca “tabetmenin” nesnesi olmaktan çıkıp öznesi haline gelme mücadelesi, sadece bir hak arayışı değil, aynı zamanda bir anlam devrimidir. Kadınlar artık gücü “emretmekte” değil, “empati kurmakta” arıyor. Onlar için güç, karşısındakini bastırmak değil, onunla birlikte yükselmek anlamına geliyor.

Bugün kadın liderlerin, aktivistlerin ve düşünürlerin öncülük ettiği yeni bir “güç dili” gelişiyor. Bu dil, kapsayıcı, duyarlı ve onarıcı.

Bu dilde “tabetmek” yerine “dokunmak”, “sahiplenmek” yerine “dayanışmak” var.

Birçok kadın için toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi, yalnızca hak talebi değil, aynı zamanda insan olmanın ortak zeminini yeniden kurma çabasıdır.

Forumda paylaşmak isterim: Sizce, “tabetmek” kelimesinin karşısına hangi kelimeyi koyardık? “Kucaklamak” mı, “paylaşmak” mı, yoksa “birlikte üretmek” mi?

[color=]ERKEKLERİN ÇÖZÜM ODAKLI YAKLAŞIMI VE DÖNÜŞEN ERİLLİK[/color]

Toplumsal cinsiyetin diğer yüzü olan erkeklik ise son yıllarda büyük bir dönüşüm geçiriyor. Erkekler için “tabetmek” tarih boyunca bir başarı göstergesiydi: Toprağı tabetmek, bir fikri tabetmek, bir ilişkiyi tabetmek... Ancak artık erkekler de sorguluyor:

“Gerçek güç, sahip olmak mı, yoksa anlamak mı?”

Yeni kuşak erkekler, çözüm odaklılıklarını empatiyle birleştiriyor. Bu, sadece bireysel değil, toplumsal bir fark yaratıyor. Artık birçok erkek, “tabiiyet” kavramını yeniden tanımlayarak “birlikte var olma” fikrine yöneliyor.

Belki de erkeklerin analitik düşünme ve stratejik yaklaşım gücü, kadınların sezgisel ve empatik bakışıyla birleştiğinde toplumsal adaletin dengesi kuruluyor.

Bu noktada siz forumdaşlara bir soru: Erkekler, “tabetmek” eyleminin içinde kaybolmadan, toplumsal dönüşümün bir parçası olabilir mi?

[color=]TOPLUMSAL CİNSİYET VE ÇEŞİTLİLİK: “BİZ”İ YENİDEN KURMAK[/color]

Çeşitlilik yalnızca kadın-erkek meselesi değildir. Irk, kimlik, cinsel yönelim, sınıf ve inanç farklılıkları da “tabetme” eyleminin hedefinde olabilir. Bir kimliğin, diğerini “tabetmeye” çalışması; onu asimile etmeye, silmeye ya da dönüştürmeye yönelmesi, toplumsal barışın en büyük düşmanıdır.

Bu noktada “sosyal adalet”, herkesin kendi kimliğiyle var olabildiği, kimsenin kimseyi “tabetmediği” bir alan yaratmayı amaçlar.

Yani asıl mesele, kimin güçlü olduğu değil, gücün nasıl paylaşıldığıdır.

Peki biz, çeşitliliğin bu kadar yoğun olduğu bir toplumda, “tabetmeden” birlikte yaşamayı başarabiliyor muyuz? Yoksa farkında olmadan hâlâ birbirimizi susturuyor, dönüştürüyor, kalıplara mı sıkıştırıyoruz?

[color=]SOSYAL ADALETİN DİLİ: SÖZÜ PAYLAŞMAK[/color]

Sosyal adaletin merkezinde dil vardır.

“Tabetmek” kelimesini ne kadar çok kullanırsak, o kadar çok hiyerarşi kurarız.

Ama “dinlemek”, “anlamak” ve “beraber üretmek” kelimeleri çoğaldıkça, toplum da adil bir yöne evrilir.

Sosyal adalet, herkese eşit davranmak değil; herkesin farklı ihtiyaçlarına duyarlı davranmak demektir. Kadınların, erkeklerin, LGBTİ+ bireylerin, engellilerin veya göçmenlerin sesini eşit derecede duymak gerekir. Ancak o zaman, “tabetmeden” bir toplumsal denge kurulabilir.

Forumda sizlere sormak isterim:

– Sizce “tabetmek” eylemi, günlük yaşamımızda nasıl karşımıza çıkıyor?

– Bir fikri savunurken ya da bir ilişkide konuşurken, farkında olmadan “tabetiyor” olabilir miyiz?

– Peki, gerçekten adil bir toplumda, kelimelerin bile özgür olduğu bir dil mümkün mü?

[color=]SONUÇ: TABETMEDEN VAR OLABİLMEK[/color]

“Tabetmek” bazen gücün simgesi gibi görünür ama aslında korkunun ve eksikliğin dilidir. Gerçek güç, başkasını tabetmekte değil, kendini dönüştürebilmekte yatar.

Toplum olarak artık “benimdir” değil, “bizimdir” demeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Kadınların şefkatiyle, erkeklerin analitik gücüyle, farklı kimliklerin özgün sesleriyle şekillenen bir toplum, “tabetmeden var olabilmenin” en güzel örneği olabilir.

Çünkü sonunda, hepimiz aynı sorunun cevabını arıyoruz:

“Birlikte yaşamak mümkün mü, hem de kimseyi tabetmeden?”

Söz sizde forumdaşlar...

Sizce, “tabetmek” mi insanı güçlü kılar, yoksa “bırakabilmek” mi?